Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
  Benim bu cumartesi sabahım  sevgili,canım annemin ''çilek reçeli sevdası''için çilek almak için hazırlıkla başladı.Sevgili annem kafasına koymuş çilek alınacak ve reçel olarak pişirilecek bu cumartesinin  planı bu.        Saat erkenden uyandık.Yedi buçukta yatağımızı düzeltim,pijamalarımızı çıkarıp ,üzerimizi giyindik ve çilek reçeli yapmak için çilek satın alamaya dışarı çıktık.Sabah açık olan manav ve marketleri dolaştıktan sonra bir markette güzel çilekler bulduk .Annem ile çilekleri seçerek torbaya  koyduk,tarttırıp ,parasını ödedik ve marketten çıktık.Eve geldik.Çileklerin tepesindeki yeşil yaprakları tek tek kopardık ,sonra kaba koyup yıkanması için su içinde bıraktık.Çilekler çok çabuk ezildiği için fazla el değdirmeden birkaç su yıkayıp ,reçel tenceresine koyduk.Üzerine şeker koyup bir kaç saat şeker ile çileğin tadının birbirine geçmesi için beklettik.Şekerler erimeye başlayıp çileğin suyunun çıkmasından sonra üzerine biraz su koyup ocağa koyduk.Çilekler p

Alınmak,Kırılmak ve Gücenmek Üzerine Düşündüklerim

   Hemen her birimiz alınır,kırılır ve güceniriz.Nedense hep bana bunu yapmamalıydı,söylememeliydi,saygılı olmalıydı,şefkatli-sevgi dolu davranmalıydı diye düşünürüz.Neden bu kadar çabuk kırılır,gücenir,kızar ve küseriz?Karşı tarafa yüklediğimiz anlamlar,verdiğimiz sevgi,saygı hep gözümüzde koyduğumuz o yüksek yer sebep olur bunlara.   Gücenme,kırılma,kızma,küsme,kırılma kendimize has egolarımızdan gelir kanısındayım.Aslında takılmasak hani çocukken yaptığımız gibi,umursamadığımız gibi.Çocukken yapabildiğimizi yetişkinlik dönemimizde yapamıyoruz.Yapabilen; bencil,vurdum duymaz,gamsız olanlarımız.fazla duygusal,hassas,değer veren,sevgili isek maalesef umursamamazlık,söylenene takılmama,yapılanı hoş görme olamıyor ,yapamıyoruz.Bu nedenle hep üzülüyor,kırılıyor,güceniyor,kızıyor,kırılıyoruz.Hayat böyle geçmez bence.Bir yerde artık yeter bu kadar kırılmak,gücenmek olmaz demek lazım.Bu konuda da kendimizi terbiye edebiliriz.aslında kendimize hep kendimiz yapıyoruz.İnsanlara ve olaylara yük

Garipçe Köyü ve Rumeli Feneri

  İstanbul'da yaşayanların bir hafta sonu küçük kaçamaklar yapabileceği,doğa,deniz ve güneş ile baş başa,kucak kucağa kalabileceği bir yer Garipçe.    Garipçe'ye gitmek çok kolay .Özel oto ile ya da Hacı Osman'dan Garipçe'ye giden otobüsler ile gidilebilir.Garipçe temiz havası,doğası ve denizi ile Karadeniz'e komşu ,Karadeniz insanlarının yerleşmiş olduğu bir yer. Garipçe'de üç ayrı mekan var.Orada sabah gittiyseniz kahvaltı öğlen ya da öğle sonrası gittiyseniz balık yiyebilirsiniz.Ben Asma Sultan'ı tercih ediyorum.Deniz masmavi.İstanbul boğazının donuk deniz mavisinden sonra gerçek deniz rengi mavisi keyif verici.Küçük bir kale var .Oraya gidip surların üzerinde oturarak gittiğiniz her mevsim denizi seyredebilirsiniz. Garipçe'nin etrafı ormanlık bir alan.İsterseniz yeşil alan içinde de yürüyebilirsiniz.   Garipçe kafa dinlene bilinecek  bir yer.   Garipçe'den çıkıp Rumeli Feneri'ne ulaşabilir ,orada da gezebilirsiniz.Rumeli Fenerinin orada d
 ''Yıllar önce ,ülkenin birinde fakir bir aile varmış.Bu ailenin çok da zeki bir oğlu varmış.Dik kafalı fakat çok hırslı oğlan.Oğlana babası ''senden adam olmaz oğul ''diyormuş sürekli...    Gel zaman git zaman ,oğul köyden ayrılmış,medreselerde eğitim almış.Ülke yönetimine girmiş ve sonunda yüksek düzeyde bir bürokrat olarak hayatının en güzel dönemlerini yaşamaya başlamış.   Babası düşmüş aklına bir gün.Hemen adamlarına ''tez babamı getirin  ''demiş.Babaya haber gitmiş ama adam hiç oralı olmamış.Fakir fakat mutlu hayatına devam etmiş.   Eli boş dönen adamlarına hiddetlenmiş paşamız.''Bu ne demektir ey ahali?Ben ki...''   Bir kaç kez daha denemiş ama  yine olmamış.Bir gün,fakir ,yaşlı bir adam dayanmış kapısına.Önce içeri almak istememişler.Ancak kim olduğunu söyledikten sonra paşanın huzuruna çıkarmışlar.Paşa ,babasının ayağına kendiliğinden gelmesine pek mutlu.''En sonunda geldin demek.Bak,bana bir bak...Hiçbir

Anneler Günü

Dünyada mayısın ikinci pazarı anneler günü ilan edildiğinden beri kutluyoruz.Annelerin ellerinden öpmek,onlara hediye almak,onlarla kahvaltıya ,yemeğe gitmek için böyle bir günün olması gerekiyor mu?Her gün annelerimiz kıymetli,özel sadece anneler günü değil.Bazılarımız için belki bu günler bir fırsattır anneleri ile vakit geçirmek ,onlara hediye almak için kim bilir.Anneler de ancak bu günde evladımı görebiliyorum diye mutlu oluyordur kim bilir.bayramlar,kandiller gibi, anneler gününün olması sadece ticari kazanç gibi geliyor bana.Sanki böyle bir gün olmayınca evlatlar anneyi hatırlamıyor mu?Evlat ile çocuk ilişkisine göre duygular yeşermiş ve davranışlar,tutumlar oturmuştur.    Sanırım bu günlerde ticari yerler büyük cirolar yapıyorlar.Herkese anneler günü  diye ;hadi annene hediye al,hadi anneni yemeğe götür,annen için şunu yap.İnsan yapmasa suçlu hisseder sanırım bu kadar reklamın  ,görüntünün içinde.    Ben şuna inanıyorum; anneler günü olsun olmasın her anne kendisi ile vakit g

Kadın Olma Yolculuğunda

 Babamızın elinden  ve annemizin eteğinden tutan minik,şirin,küçük bir prensesken  genç kızlığa yol aldık.Sonra  serpilmiş,güzelleşmiş,hoşlaşmış,saçları rüzgarda savrulan,güzel olduğu,büyüdüğü,alımlı bir genç hanım olduğu söylenen, yanakları pembeleşen genç hanıma döndük.Bu yolculuk çok hızlı olduve nasıl oduğunu anlamadık.Bir anda duyguları yoğun,gözleri nemlenen,kırılan,seven,sevilen,ifadeleri daha kuvvetli olan   kadınlar olduk.    Zaman yolculuğu içinde yürürken  yaşadıklarımızla kimimizin ayakları yerden kesildi, hayatının en acılı,sancılı dönemini yaşadı, anne oldu, eşini,çocuğunu kaybetti,ela ,siyah,mavi,kahverengi badem gözlerinden yaşlar aktı, kalbı kırıldı,dayak yedi,hakarete uğradı,  iş , ev kadını , eş,anne ,evlat,kardeş oldu  ,kariyeri seçti, ev hanımı-eş olmayı seçti.Kadın olma yolculuğunda  ine çıka ,bazen hep zirvede kalarak bazen se orta yollu yol kat ettik.Yaşanılan pek çok şey bizleri mutlu etti,üzdü,kırdı,sevindirdi,hayatı öğretti,kendimizi bize tanıttı,büyüttü,o

Okumak,Seyahat Etmek,Kültürel Aktivite ve Gelişim

  Tarih,siyasal düşünce tarihi,sosyoloji,felsefe,psikoloji,fizik,edebiyat okumanın,farklı gelenek ve görenekleri olan yerlere seyahat ederek gezmenin,tiyatro ,bale ,opera dinlemenin-seyretmenin bireyleri geliştirdiğine inanıyorum.    Nasıl mı?Elimize aldığımız,okumaya niyetlendiğimiz bir kitaptan ne  edineceğimizi,öğrenebileceğimizi okuyarak saptarız.Okuduklarımızı düşünür,analiz eder,sorgular,hayatımıza geçirebilecekleri geçirirsek çok şey kazanırız.Her şeyden önce okuyarak algı seviyemiz,anlama ,kelime üretme kapasitemiz artar,daha etkin ve yetkin konuşuruz.    Tiyatro,opera,bale sanatı ile sahne  sanatlarını tanır,dünya müzikleri ,dünya sanat eserleri ile tanışır,altında yatan felsefeyi,sosyolojik olguyu öğrenir,anlarız.Sahne sanatlarında yaşamdaki sosyolojik olaylar anlatılır,insan felsefesine,yaşam felsefesine yer verilir.Bakıp görmesini, dinleyip anlamasını bilen için çok fayda sağlar.    Tarih okuyarak nerden nereye nasıl geldiğimizi,insanoğlunun,atalarımızın nasıl yaşam

İş Hayatında Gördüklerim,Tanıştıklarım ve Öğrendiklerim

     İş hayatının içinde olan herkes  bu hayatta kendine  çok yabancı gelen,kiiliği,değerleri  ile bağdaşmayan bir şeyler öğrenir.      Büyüklelerimin  hiç bahsetmediği profesyonel hayatın içinde yaşayarak öğrendiğim gördüğüm ,tanıştığım bir çok  durumlar var.Neler mi?      Alavere dalavere,ortaklara,çalışanlara kazık atma,yasaların,vergi mevzuatının boşluklarından yolsuzluklara sızma,devlet malını yolsuzlukla,rüşvetle afiyetle yeme,bunları yapanların durdurulmaması,yalancılık,ahlaksızlık,ilkesizlik,değerlere sahip çıkmama,çıkarcılık,adam kayırmacılık gördüm.        Yeteneğin,deneyimin,becerinin,potansiyelin,kişiliğin,karakterin kişiye özel durum olduğunu öğrendim.Başkasında işe yarayan bir yöntemin kendinde işe yaramıyacağını,başkasının doğrusu ile kariyeri belirlememek ,planlamamak gerektiğini, gerçeği arayanları ,ufku geniş olanları kılavuz seçmen gerektiğini,asla ve asla fatura,kira ödemek,para için çalışmamak gerektiğini öğrendim.    Sevdiğin işi yapmanın manevi tatmin ge

YETENEKTEN ANLADIĞIM

Kendime göre tanımlayacağım bir otorite ya da sözlük tanımı olmayacak.Gözlemlerime göre doğuştan gelen ve sonradan kazanılıp geliştirilen becerilerdir.Kimilerine doğuştan sahibizdir eğitimlerle,uygulamalarla geliştirilebilinir,kimilerini de sonradan edinir,öğrenir ve geliştiririz.Her bireyde her iki durumun  söz konusu olduğunu düşünüyorum.     Yetenekler çeşit çeşittir.Ses,müzik kulağı,resim yapmaya,müzisyenliğe,el sanatlarına,spora, heykel yapmaya,santrança,ticarete,şiir okumaya,oyunculuğa,dansa,tasarıma,vs.Doğuştan da olsa sonradan da olsa geliştirilebilinen kişisel olgulardır.Hiç kimseye sen yeteneksizsin,becereksizsin denmemeli,sabırla  yeteneğin geliştirileceği,her becerinin öğrenilerek edinilebilineceği anlatılmalı,sebat edilmesi gerektiği söylenmeli.Sadece doğuştan yeteneklerle uğraşırsak diğer gruptakiler  yeteneksiz ,beceriksi kalır  ya da öyle sanırlar kendilerini bu da topluma yapılacak en büyük kötülüktür.Yetenek seviyesi ne olursa olsun bireyin beyni ve kalbi istiyorsa
İlkokul,orata okul,lise,üniversite bitince yetişkin sınıfına  geçer,  herkes için söz konusu  olmasa da genellikle kendimizi  profesyonel dünyada buluruz.Öğrenilecek daha çok şeylerin olduğunu işte o zaman far ederiz.Diploma sadece bir araç olarak kalır. Bildiklerimizİ bilmediğimizi,bildiğimiz gibi olmadığını ,çok yabancı olduğumuz bir  çok olayı,durumu,işi,ilişkiyi iş hayatını solurken öğreniyoruz,deneyimliyoruz.Her şeyden önce deneyimin ne demek olduğunu çok iyi kavrıyoruz,ne kadar değerli olduğunu  öğreniyoruz.Deneyimin eğitim-öğretimden daha önemli olduğunu fark ediyoruz.hayatımızda deneyimin ne demek olduğunu profesyonel yaşamda anlıyoruz,anlamlandırıyoruz.     Her deneyim insanı olgunlaştırıyor,ayrı bir güzelleştiriyor.Hangi işi yaparsak yapalım o işi en iyi yapabilmek için işin gerektirdiği eğitimleri almalı ,o işle ilgili ne kadar kaynak varsa okumalıyız.Yaptığımız iş dışında o işe destek olacak ,potansiyelimizi ,bilgimizi çoğaltacak başka iş eğitimlerine katılmalı,iş dünyas

Zaman ve Biz

 Zaman hepimizin içinde yuvarlandığı,yaşadığı,yarıştığı bir olgu.Kimimize yetmez,kimimize çok gelir.Mevsimler,gece gündüz,gün,hafta,ay,yıl,mesai başlangıcı bitişi,doğum ölüm,tatil,mola,hafta sonu ,kahve zamanı,çay saati,oyun zamanı,uyku vakti,kitap saati,haber yayını ve bir çok olay  doğa,yaşam,aktüalite onunla başlar ve son bulur.    Çoğumuzun dilinden vaktim yok,zaman bana yetmiyor,zamana yetişemiyorum,işlerimi bitiremiyorum gibi cümleler dökülür.Neden zaman yetmez?Neden işler yetişmez?Acaba zamanı mı iyi kullanamıyoruz?Hangi işimizi önce hangisini sonra yapmamız gerektiğine mi karar veremiyoruz?Acil olan ,en önemli işimizi belirleyemiyoruz?Hangi işi ne kadar zamanda yapabildiğimizin mi farkında değiliz?Hangisi?Bunların olması zamanı iyi planlayamama sorununu getirir ve sonucunda işlerimiz bitmez ,gün bize yetmez.    İş ve günlük yaşantımızda önceliğimizi iyi belirlemeliyiz.Günlük yaşantımızın içinde iş hayatımız var .İş zamanımızın büyük bir kısmını kapsar.Zamanını iyi planlaya

Hayatın İçinde Yer Alan Hırsızlar

 Hayatımızın içinde  sevgimizi ,enerjimizi,neşemizi,huzurumuzu,mutluluğumuzu,ağzımızdaki balı bizden koparan hırsızlar mevcut.Bunlar iş yerinde,sokakta,hane içinde kısacası sosyal ortamın mevcut olduğu her yerde   yer edinirler.    Bize en büyük sıkıntıyı sevgi hırsızları verir.Bunlara karşı kendimizi pek koruyamayız.Kapımızı çalarak   bizden sevgimizi koparırlar.Sevdiğimizden dolayı yaptığımız fedakarlıklar,iyilikler,iyi niyetler sonucunda hüsrana uğrar ,çok üzülürüz.Bazen bu acı çok uzun sürer bazen çok kısa.Onlara karşı kendimizi koruyabiliyor muyuz?pek değil. Zaafmızdan dolayı bunların kurbanı olabiliyoruz.Kurban olmamak için zaaflarımızın karşısında dirayetli olabilirsek korunabiliriz.    Hayatımızın içinde neşemizi,enerjimizi,olumlu yanımızı,ruhumuzu alan ,öldüren kişiler de var.Bunlardan kurtulmak ,korunmak kolay.Mecbur değilsek hiç muhattap olmaz ,onlardan gördüğümüz her yerde kaçarız.Mecburi durumlar ilişkide olmamıza sebep oluyorsa iletişimi   sınırlı tutar  sonra çekili

Kaybedenler Kulübünde misin Gerçekten ?

       Beklentilerimize,elde etmek istediklerimize göre harekeye geçer ,neyi yapmamız gerektiğini düşünüyorsak onları yapar ve bunun sonucunda  elimize geçenlere göre  kendimizi ,kazanan kazanmayan ,kazanan kaybeden, başarılı  başarısız, şanslı  şanssız  olarak tanımlarız . Bu tanımlama gerçek mi ,bizi mi  yansıtıyor diye sormayız. Olanı irdelemez etiketleriz bu şekilde. Bu doğru bir bakış açısı mı?   İkili ilişkilerinizde ayrılıklar yaşar ,donucunda aco hissederiz.Hiç bitmeyeceğini sandığımız ilişkimiz,evliliğimiz,arkadaşlığımız,ortaklığımız,komşuluğumuz bitebilir ve sonrasında acı,hüzün ,üzüntü duyarız.Bunu bir kayıp görür ,kendimizi kaybetmiş,öksüz ,yurtsuz olduğumuzu düşünürüz."Çok emek verdim,o kadar emek verdim sonuca bak,şu hale bak "gibi cümleler kurarak acımızı  arttırabiliriz,çok kızabiliriz,öfke duyabiliriz.Kaybeden olarak görürüz bu durumda kendimizi.Bu durumu kabul edip farklı bir pencereden bakmak bizi kaybetme düşüncesinden çıkarabilir.Hissettigimiz acıyı

İstanbul'un Zorba İnsanları

  İstanbul kentinde on iki yıldır yerleşik hayatı geçirmiş bir birey olarak İstanbul'da yaşayan giyim kuşamı yerinde kiro,zorba insanlardan şikayetçiyim.Bu güzel kentin en elit,lüks yerlerinde bile bu insanlara rastlıyorum ve üzülüyorum.     Markette,bankada,sokakta ,mağazada,resteronlarda,kafelerde ,saraba ile seyir halinde ,uçakta,hava limanında,vapurda,gemide,karşıdan karşıya geçerken ,habire çocuk gibi en ufak trafik sıkışmasında kornaya basanlar ne kadar çok. Bu zorbaların düzeni,huzuru bozmasından son derece rahatsızım.Her yerde varlar.En kaliteli yerlerde bile karşınıza çıkıyorlar.Malum Türkiye'de cebiniz dolu ise her yere girip düdüğünüzü öttürebiliyorsunuz.Kimse ben ne yapıyorum,bana yakışıyor mu demiyor.Para,zenginlik,maddi varlık insanda gücü temsil ettiği için (bu algıda olanLar için)sabırsız,saygısız,görgüsüz kısaca tam deyimi yerinde olarak zorba insanları var kılıyor ve sayısını arttırıyor.    Karşıdan karşıya geçerken arkamızdan kornaya basıp   küfür ediyor

Sıkıntı,Sıkıntılanmak

Bazen kadın erkek  her birimiz içimizde bir sıkıntı hissederiz.Sıkıntıdan ,sıkılmış olmaktan içimiz içimize sığmaz.Hiç neden diye düşündük mü?ben bazen düşünürüm.Neden ara ara böyle sıkılır,sıkıntı hissederim diye.Bazen bir olay,bir tartışma bazen hiç bir neden olmaz.Ama arada olur.Bugün, beni mutlu eden bir çok şeyi yapmama rağmen   öyle günlerden.Ama geçici.    Geçenlerde sıkıntı üzerine yazılmış bir felsefe kitabı okudum.O kitapta sıkıntının yer yüzünde hep olduğunu ve var olacağını ,insanın küçük harfler yerine büyük harfleri istemesinden kaynaklanır diye bahsediyor.Eldeki ile yetinmemek,fazlasını azulamak,şikayet,kavgalar,sitem ,vs.Bunlar hep sıkılmamıza,sıkıntılanmamıza sebep oluyor.Bazen ne kadar uğraşırsak uğraşalım sıkıntıyı atamayız bir türlü.Sanki o sıkıntının üzerimizden kalkması için bir peryodu varda   o saatin dolması gerekir , dolmadan kalkmaz.Sanki güneşin doğma  ya da batma saati gibi.    Zaman zaman peryodik olarak üzerimizde böyle negatif enerjiler geziyor ne k

Kendimiz İle İlişkimiz

Sürekli bir yerlere ,bir şeylerin peşinden koşturup duruyoruz.Bu koşuşturmalar içinde bir dakika durup ben kimim,ne yapıyorum,ne hissediyorum,asıl yapmak istediğim ne,neyin peşinden koşuyorum,nereye,niçin koşturuyorum diye sorabiliyor muyuz?Genellikle hayır.Genelde başımıza canımızı acıtacak,hoşumuza gitmeyen olaylar geldiğinde sorgulamaya başlarız.Aslında can yanmadan,huzur fazla kaçmadan bunu yapabilsek.  Günlük koşuşturmalarımız içinde kendi kendimizle iletişim kurabilsek,kendimizi dinleyebilsek,öz sesimizi duyabilsek belki çok daha verim aldığımız,tatmin olduğumuz hayatımız,günlerimiz,dakikalarımız olacak.Bunu yapmadığmız için sürekli bir tatminsizlik içinde yaşıyoruz.    Yalnız kalmamak,dışlanmamak için sevilme ,sevme ihtiyacımızdan bize uygun olmayan insanları arkadaş,sevgili,eş seçiyoruz.Kendimizi ait hissetmediğimiz  sosyal ortam  olarak kabul edilen yerlere hiç istemediğimiz,eğlenmediğimiz halde giriyoruz,bize ait olmayan felsefe de yaşıyoruz.Kendi ahlaki ,etik değerlerim

Doğru Eş,Doğru Arkadaş,Doğru İş

 Hayatta herkese ait doğru bir eş,doğru bir iş ve doğru arkadaş ,arkadaşlar bulunduğuna ve her bireyin eğer isterse bunları bulabileceğine,sahip olabileceğine inananlardanım.Kesinlikle böyle bir gerçeklik var.Doğru zamanda doğru yerde olmak doğru kişilerle buluşmamızı sağlar.Kimisi bunların nasip ,kısmt olduğunu söyleyecek.Evet ,olabilir.Ama insan ne kadar algılarını açar yukarı çıkartır ,farkındalıklarını arttırırsa bunun olabileceğine inanıyorum.Er ya da geç mümkün gibi geliyor.     Doğru eş ve doğru iş konuwsunda kendi adıma bir şey söylyemem ama doğru arkadaş,arkadaşlar konusunda çok şey söyleyebilirim.Şuan hayatımda gerçek anlamıyla arkadaş denen endoğru insanlar benim hayatımdalar ve onlar benim değerlerim.Beni her zaman motive edip motivasyonumu çoğaltan,hep bardağın dolu atarfınadn bakmaya çalışan,ya bir dene nasıl snuç alacaksın ,sonuca varırken yaşayacağın süreçte edineceğin tcrübe daha önmeli diyen,sürekli cesaretlendiren,takdir eden,yücelten ,beni tanıyan,kişiliğime ,kar

Bizi Ele veren Kimliğimiz

 Her birimiz kişilik ve karakterden oluşan bir kimliğe sahibiz.Bunlar benliğimizi oluşturur, benliğimizde bizi.Kimliğimizde iyi,çirkin ne olmasını istiyorsak bu hepimizin kendi elinde olan bir şey değil mi?Bir de elimizde olmadan genetiksel olarak anne ve babalarımızdan aldığımız kişilik,karakter yapıları.Kendimize has kişilik tarifimizin nasıl olmasını istiyorsak yaşam bizi öyle tarif edecek  ve yansıtacaktır.     Düşüncelerimiz,duygularımız,tavırlarımız,davranışlarımız,korkularımız,arada kalmışlıklarımız,şaşkınlıklarımız,öfkelerimiz,hedeflerimiz,kültürümüz,ahlakımız,değerlerimiz,sevdiklerimiz,sevmediklerimiz,nefret ettiklerimiz,hayallerimiz,ihtiraslarımız,algılarımız,felsefemiz,cesaretimiz,şüphelerimiz,çoşkumuz,değerlerimiz,görgümüz,arzularımız,kararsızlıklarımız,niyetimiz,hırslarımız,egolarımız,bencilliklerimiz,umutlarımız ,beğenilerimiz ,özg üvenimiz,onurumuz benliğimizi benliğimiz de kişilik ve karakterimizi oluşturur.Kişilik,karakterin oluşmasında birincil faktör ailemizki her

Kendini geliştirmekten Anladığım

 Kişisel gelişim,kendini geliştirmek çok duyduğumuz kavramlar.Bu kavramlarla ilgili yazılmış faydalı bir çok yerli-yabancı kitaplar mevcut . Psikiyatristlerin,psikologların,sosyologların,felsefecilerin yazdığı bu kitaplar sindire sindire okunduğunda ve hayata geçirildiğinde gerçekten insanoğlu güzel sonuçlar alabiliyor.Kimileri için zırvalık ama bence öyle değil.    Kendini geliştirmekten anladığım;kişinin olabileceği en iyisi olması,tüm potansiyelini,yeteneklerini,becerilerini,kendini tanıması bunları kullanarak kendinden en iyiyi oluşturması.Buna ulaşmak için gidilen,izlenen yol,yöntemler kişisel gelişimimize dolayısı ile kendimizi geliştirmeye vesile olur.   Profesyonel hayatta başarılı olmamızdan,ilişkilerimize,iletişimimize ,kendimizden memnun olmamızdan huzur ve mutluluğumuza kadar her şeyi kapsar. Empati öğrenmek,iletişimde ilişkilerimizde gelişim ve ilerleme kaydetmemizi sağlar.Bu da sosyal hayatta bizi daha başarılı kılar,kendimizi daha iyi ifade eder,anlatır,karşı tarafı

İtham Etmek

Karşımızdakini dinlemeden,anlamadan,araştırmadan,asılsız  suçlamalarla suçlu ilan ediyoruz,hesap soruyoruz.Bunu özel,günlük ve iş yaşamında çok sık yapıyoruz ve maruz kalıyoruz.Ne kadar feci bir şey.İnsan masum olduğunu bile bile kendini savunmasız bir durumda bulup kötü hissediyor bir de kendini masum olduğuna ,suçlu,suçu olmadığına ikna etme mecburiyetinde buluyor.Bunu yaşamak çok kötü.Bu psikolojiyi sanırım herkes bilir.   İthamda bulunmadan önce ilk etapta bakıldığında hemen karşı tarafa ithamda bulunacağımıza önce soruşturursak,araştırsak ve öyle karar versek daha güzel olmaz mı?Karşı tarafa bir kere ithamda bulundun mu arayı soğutur o kişinin sevgi ve saygısını kaybedersin.Kimse haksız yere suçlanmaktan ,mağdur edilmekten hoşlanmaz konu ne olursa olsun.Yapmayalım,hemen suçlamayalım.Kendimizi kontrol edip aynı duruma'' ben maruz bırakılsam ne hissederim ''diye düşünerek hareket edersek ithamda bulunmayı da en aza indirir ,sonrasında da yapmamayı öğreniriz.   Ç

Yağmur Yağması İle gelen Güzellikler

Yağmurun yağması berekettir denir.Hakikatende öyle.bazen şiddetli bazen hafif bazen çise ama yağar yağmur ve arkasından toprak kokusu bırakır ,hava biraz temizlenir .Bazen nem oranı artar,hava soğuk ise ısınır.    Hayatın güzel tatlarından yağmurun yağmasını izlemek,o düşen damlaların birikinti halinde süzülüp gidişini izlemek ,toprak kokusunu koklamak keyif verir.Hemen hemen herkes bu keyfi alır sanırım.Kimbilir belki sevmeyenimiz,hiç haz etmeyenimiz,yağmur yağdımı kendini dört duvarın içine hapseden,evden,iş yerinden çıkmayan,aman üzerim şimdi çamur olacak,ayakkabım kirlenecek,saçım bozulacak,ıslanacağım,ruhum daraldı,içim karardı diyen nice insanımızda var.   Hayattaki her şeyin bir güzelliği,tadı var.Yaşanabilindiği kadar imkan doğrultusunda yaşamak,deneyimlemek ,tatmak ve keyfine vararak şükretmek gerekir diye düşünenlerdenim.Yağmur,çamur demeden elinde şemsiye ile caddelerde,sokaklarda ,sahilde yürümek iyi gelir insana,hoş eder kalbi,ruhu.En azından bana böyle bir etkisi var

Ssosyoloji

  Hayatımız her gün sosyoloji ile geçiyor.Sosyolojinin içinde de felsefe yatıyor.Her yirmi dört saat sosyolojik olaylar  içinde soluyoruz. Günlük ,iş,özel hayatlarımız birer sosyoloji.Siyaset,spor,medya,eğitim-öğretim hayatı,hastaneler,hapishaneler,lokantalar,şirketler,bankalar,kamu ,göçler,yerleşim,seçimler, vs. hepsi sosyolojinin dünyası.     Sosyologlara aslında ne kadar çok iş düşüyor.ne güzel bir bilim dalı aslında.İçinde felsefe,psikoloji,tarih,siyaset,insan,toplum,aile,çocuk,erkek,kadın,kız,oğlan,yaşlı,genç,bilim adamı,memur,işçi,çalışan,patron ve  herkesi kapsıyor.     Sosyal bilimciler nasıl araştırmalar yapıyorlar?Nerede,neleri araştırıyorlar.Araştırmalarında en çok neye yer ve önem veriyorlar?Yurt dışında her meslek eşit değere sahipken bizde değil ne acı ve yazık.   İnsan sosyolojiyi okudukça insanı ve toplumu daha mı iyi anlar?Olabilir.O zaman herkes okusun mu?Öğrenmek isteyen,anlamak isteyen,kültürel birikiminde yol kat etmek isteyen,insanlık adına en güzel adımı atmak

Kariyer Değiştirmek

  Türkiye şartlarında iş bulup ücretli bir iş yerleşmek her ne kadar bazıları(güçlü,etkin piyasaya hakim çevresi olmayanlar) için kolay olmayıp bazıları için kolayken kariyer içinde kariyer değişikliğine gitmekte öyle.    Bir süre eğitimini aldığınız işi yaparken yapmamak istersiniz,farklı yönlerinizi,potansiyelinizi,becerilerinizi fark eder başak alanlara kaymak,yeni tecrübeler edinmek,denemek istersiniz.En doğal hak.Ama ülkemiz herkese bunu bu kadar ifade edildiği gibi kolay kılmıyor.Uğraşmak,yılmamak,denemek,vazgeçmemek gerekiyor.    Rutinliği sevmeyen,monotonluktan hoşlanmayan ,kendini kıskaç içinde hareket ettiğine inanan yeniliklere ,öğrenmeye,tecrübelere açık kişiler hep yeniliğe baş vururlar.Zaten yenilikçi,fikirlere,yeniliklere açık olanlar yapar değişimleri diğerleri bilindiğinden beri aynıdır,aynı yolları izler,değişime karşıdır.Rahatlığa,statüye,koltuğa,konuma alışmışlık bıraktıramaz eskiyi.    Yenilik,yeni bir yaşam,yeni kariyer ne hoş, ne güzel.Bazen insan yapmalı,yeni

Kariyer Yapmak

  Kariyer yapmak için çıkılan profesyonel yolculuk akışında bazılarımız çık iyi başkalarının gıpta ettiği,edeceği kariyerler yaparken ,bazılarımız hiç umursamaz başladığımız kariyer yolculuğunda kendimizi tatmin eden bir şekilde devam ederiz. Dışarıdan bakıldığında diş ısırtan ,vay be dedirten kariyerleri adamdan sayıp bizim gözümüzde yer etmeyenleri neden adamdan saymayız? İlla  sükseli ,statülü mu olmalı?İş hayatının içinde yüzen herkesin bir kariyeri vardır.İlla beyaz yakalı üst düzey yönetici,büyük firmaların ,uluslararası firmaların tepesinde olmak gerekmiyor.    Dışarıda yeni biri ile tanıştığınızda size hemen nerede ,ne iş yaptığınızı sorarlar,yakın çevre de öyledir.Genellikle herkesin aradığı,uymak istediği yüksek beklentiler  var nedense. Halbuki statüler,mevkiler geçici süre edinilen koltuklardır, bu  etiketlerle var olur bu etiketler kullanım süresini doldurduğunda bütün sükse söner ve değersizleşir statü sahibi. eee...,sonra ne olur?Statüden dolayı etrafımızda var olan kiş